“Buralar çok değerlendi” imza: veri bilimi
Tanınmak kelimesi de hayatımıza bir anda giren aslında çok eski alışkanlıklarımıza ve beklentilerimize dayanan ancak bugünlerde üzerine hesap sorduğumuz bir beklentiye dönüştü.
Neden? Neden neden? Tanınmak istiyoruz ama bilgilerimizi yani “data”mızı vermekten son sürat kaçıyoruz.
Ve kaçmakta haklıyız. Yine yeni yeniden berbat tasarlanmış “kötü niyetli” bir sistem.
Düşünelim. Kim iyi hizmet almak için tanınmak istemez ki. İstemez miyiz herhangi bir mekandan içeri girdiğimizde “oooo hoşgeldiniz X Hanım istediğiniz içkiyi hemen getiriyorum, en sevdiğinizden…” densin.
Peki bunun aynısını neden dijitalde engelliyoruz? Çünkü neyi kabul ettiğimizi anlamadığımız butonlara, aradığımız içeriği görmek için aşmamız gereken pop-up’lara, korkunç derecede satış odaklı içeriklere ve bastığımız her reklamda yarın bir sucu veya telekomcudan aranma garantisine maruz kalıyoruz. Yapayanlış bir tanınma çukuru.
Yanlış başladı diye yanlış gidecek değil tabiki. Ama o kadar yanlış başladı ki ve o kadar değerlendi ki bu veriler. Tıpki ülkemizdeki bugünlerde artan evler fiyatları gibi. Değerleniyor ama alanı da vereni de mutlu etmiyor.
Kimse daha iyiyi reddetmez, ama kötüyü şikayet ediyorsa bilin ki değişim potansiyeli orada. Pazarlama taktiklerinde yaşanan körlükten midir, kandırma potansiyelindeki fırsatın daha büyük olmasında mıdır, bilemiyorum. Ama bu potansiyel boşa akıyor.
Ancak acı gerçek şu ki eski taktikler fark yaratmıyor ve geleceğe kalmıyor, kalmayacak. Bu seçim şansı tabiki liderlerin elinde. Geleceğe kalmak isteyenler için seçim yapmak zor değil.
“Niyet”. Muhteşem bi kelime. Bileşenleri tartışmaya çok açık ama sonuçları çok net. Müşteriler niyet okuyabiliyor.
Sizin niyetiniz ne?